Yine aynı rüyayı görmüştü. Boş ve karanlık bir odada yankılanan çığlıkları duyduğunu sanmıştı bir ara. Aslında iyi biliyordu hepsinin sahte olduğunu ama bu tanıdık sahneyi özlemediğini de söyleyemezdi. Eski işkence aletleriyle yaşam tarzının değişmesinden kaynaklanan yeni zevkleri arasında bir denge kurmalıydı artık. Kan ve şehvetten hoşlanıyordu. Avlarını öldürmeden önce onları cezbetmeyi seviyordu fakat durdurulamazsa sonu kız kardeşininkinden farklı olmayacaktı. İki yüz yıldır amaçsız bir vampirdi. Onu ayakta tutan tek şey kandı. Bütün vampirlerin başını döndüren o eşsiz kırmızı sıvı! Şeytan'ın biricik sevgilisi Lilith Caine'ye kanını verirken olacakları biliyor muydu acaba? Yoksa düşünmeden sadece umutsuzluğun çığlıklarını bastırmak için mi hayat sıvısını akıtmıştı genç adamın ağzına? Oturduğu betonun üstünde titredi Joanna. Korkudan ya da üşüdüğünden titrememişti, histerik bir titremeydi bu. Sadece karanlığın ele geçirebildiği bedenlerde görülen bir titreme. Kanlı zevklerini bir kenara ittikten sonra küçük deneyimsiz sevgilisinin peşine takılmıştı. Onun golconda yolunda ilerleyen, cennete girebilecek iyi bir vampir olmasını istiyordu. Ah, tabi Marjoline tam bir umutsuz vakaydı ama çocukça şeyler yapmadan durdurabiliyordu onu. Sarı saçları esen hafif bir rüzgarla dalgalanırken kendisine bakmadan yoldan geçemeyen insanları küçümseyici bakışlarla süzdü kısa bir süre. Onların bu acizliği tüm arzusunu bambaşka avlara yönlendirmesine neden oluyordu. Büyük ve aptal bir şehirdi Minnesota. İçindeki insanlarda öyle. Dudakları belirgin bir şekilde kenara kıvrılırken beklediği kişinin hala gelmediğini hatırlayarak içini çekti. Geçen seferki gibi gelirse küçük kızı bu sefer daha ağır bir cezayı hak edecekti. Ağzındaki kurumuş kanı bile fark etmeyen Marjoline sadece ailesini bulmak isteyen minik, yetim bir kedi gibiydi. Okşandığı zaman mırıldanıp sırnaşan, tekmelendiği zaman hırlayıp pençelerini çıkaran tatlı bir kedi. Kahkahası sessiz gecede bir keskinlik yaratarak çınlarken mavi gözleri gökyüzüne çevrilmişti. Ay her zamanki gibi bulutların arkasına gizlenerek korkuyordu Joanna'dan. Sokak tamamen boşaldığında yanında duran siyah çöp torbasından kısa bir süre önce öldürdüğü avını çıkarmıştı. On sekiz yaşında genç bir kızdı Eleanor. Karşısındaki vampirin güzelliğinden başı dönüp şehvete yenik düşmüştü ama Joanna'nın dudakları kendisininkine bastırıldığında ısırılacağını fark etmeyi başarmıştı. Diliyle çektiği kan ve eliyle kavradığı ince beden büyük bir zevk vermişti genç kadına. Shappo'nun bile böyle bir tutkuya yenik düşmediğine emindi ama karşı cinsle eğlenmektense kendi cinsini tercih etmesinin doğal görülmesini istiyordu. Kadınlar kıskanç yaratıklardı ve Joanna da kıskandığı insanları öldürüyordu. Önce eğlence, sonra yemek zamanıydı onun için. Soğuyan bedenleri ortalıkta bırakmıyordu herhalde, sıkı yönetimle kavga etmek gerçekten güzel olabiliyordu ama sadece İtalya sınırları içinde kural çiğnerdi. Evet, biraz sapık ve canına susamış bir vampirdi Joanna ama şimdiye kadar elinden kurtulabilen bir vampir dahi olmamıştı. Avantajı vardı, vampirlerin bile sahip olamayacağı aswang büyüsüne sahipti. Dünyanın en çekici yaratığıydı ve bu özelliğini kullanmayı iyi biliyordu. Alaycı gülümsemesi mutlu bir tebessüme dönüşürken bulutların gazabından kurtulmayı başarabilen aya göz kırptı. Anlaşılan Selene bu kez yenilmişti Amaranth'a.